19 Kasım 2011 Cumartesi

aysel gürel

Aşk çok güzel bir masal

Aşk kadını, çoğu insana göre çılgın, özgür, enerji dolu, hayatı seven bir kadın ...
Kendini şöyle tanımlıyor ;
''İki ayrı Aysel Gürel var. Biri perukasını takar, makyajını yapıp delimtrak hareketlerle ilgi çeker ve lafı patlatır. Sabah kalktığında kapıyı çekip Amerika’ya gidebilecek bir Aysel. Bağsız, özgür bir kadın. Diğeri de öğretmen kimliğinde, kültürlü...''


O ki; Sen ağlama(sezen aksu) ,Değer mi hiç? (sezen aksu), Firuze(sezen aksu) ,Sevda(nükhet duru) ,Vur yüreğim(sertab erener) ,Bırak beni(sezen aksu) ,Yolun başı(sertab erener) ve birçok  şarkıların tanrıçesi.
Aysel gürelin şarkılarını dinlerken kendinizi hayal aleminde bulursunuz ve bilinçli bir dinleyiciyseniz değişik şarkıları art arda dinlediğiniz zaman arada bu şarkı aysel gürelin değil miydi diyebilirsiniz .



Aysel Gürelin vefatından önce verdiği röportajda gazeteci ona vurgun kelimesi çok sık kullanıyorsunuz nedir bu vurgunun hikayesi diye soruyor .
Cevaben şöyle diyor Aysel ablamız ;
''Ben yüzücüyüm. Karadeniz’de büyüdüm. Bir anlamda denizkızıyım. Karadeniz, bir adım attıktan sonra üç insan boyu olur. Sekiz kere boğuldum, suni teneffüsle hayata döndürdüler. Ağzımdan kanlı köpükler, kumlar gelerek... Boğulma anındaki o renkleri ve resmi unutamıyorum. Önce çok güzel filizi bir yeşil beliriyor, sonra o yeşil neftileşiyor, derken siyaha dönüşüyor.  Çoğu arkadaşım daha on dört, on beş yaşlarındayken o şekilde boğuldu. Muhafazakar bir yerdi, denize mayoyla girilmiyordu. Ben hariç tabii. Gece ay ışığında elbiseyle denize girerlerdi. O elbiseler su içinde şişip kabarırdı. O kızlar deniz perileri gibi el ele tutuşup giderlerdi. İçlerinden birisinin ayağı lamboza takıldı mı, zincirleme hepsi peşinden giderdi. O nedenle sabahları vurgun yemiş gibi uyanırdım. “Gitti Kebire gittii, Semiha gittii” çığlıklarıyla, tahta teneşirlerin üzerinde upuzun saçları arkadan sarkmış yıkanırken seyrettim bir çok arkadaşımı. Geceleri hep hesaplarım; şimdi Kebire kaç yaşında olacaktı diye... Hepsi bakire olarak, öylece gittiler...



Aysel ablamız saygı ve namus beyindedir der. ''Birinin elini öpüp başına koymak saygı değildir. Hatta hijyenik değildir. El öpüp başa koyma hikayesinin ilk çağlardan kalmadır. Eski çağlarda insanlar daha ateş bile yokken kış aylarında avlanamadıkları zaman birbirlerini yerlermiş. Önce kimi yerler elbette yaşlıları. Bir insan diğerini yiyeceği zaman önce elini kavrayıp kendine yaklaştırır sonra kulaktan, kafadan, boyundan yemeye başlarmış. Modern toplumlardaysa  iki insan karşılaşınca biri elini uzatır ya, o beslenme güdüsündendir.Tam elini tutup kendine çektiği sırada ''Bizim dedeler neler yiyordu ,biz yemeyelim.'' deyip ,başına koyarlar .'' Bunun anlamını Aysel Gürel ,saygı değil pişmanlık olarak tanımlamıştır.



Aysel Gürel Aşkı nasıl tanımlıyor diye merak ediyorsanız ,Aysel ablamız aşk için bunları diyor ;
Aşk olsaydı genelevler olamazdı .Aşk çok güzel bir masal .Çocukluğumuzda Sindirella ,Uyuyan Prenses gibi masallar anlatılırdı. O masallarda yaşanan aşk yansıtırdı .Ama hayatta öyle değil aşk .Grip gibi aids gibi de düşünebilirsin. Virütik bir şey. Aslında olay şu; sex dürtüsünü ,böyle birbirinin üzerinde tepişmeyi edepli hale getirmektir aşk. İnsan önce kendini sever bir de çocuğunu üçüncü şahısı düşünemezsin ...



Merhum Aysel Güreli saygıyla anıyoruz. O ki bu ülkenin değeridir ve hep şarkılarıyla var olacaktır .

30 Ekim 2011 Pazar

Kalp kırmak

Umutları söndürmek ,hayal yok etmektir hayal avcısı da diyebiliriz bu insanlara .
Kalp kırmanın karşıdaki kişide yarattığı etkilerden biri de ellerini ve ayaklarını buz kestirmektir .Küçücük bir kadının hayal kırıklığı yaşatması ah çektirir .
Ama kocaman bir adam varsa karşında amaçsızca kendi eksikliklerini kapatmak uğruna ya da egolarını ,başarısızlığını tatmin etmek için etrafına kötülük
saçar .Umursamaz ,duymaz ,görmez olursun .Çünkü ona katlanmak zorundasındır, bir süre mecbur kalırsın .İçindeyse her gün küfretmek ah çekmek yerine siktir etmek vardır .
İsyan etmek ama böyle herkesin ortasında isyan etmek .İstiklalde göğsünü gerip yumruğunu kaldırarak bağırmak istersin haksızlıklara ,güçlülerin her zaman kazandığı dünyanın adaletsizliğine ...
Kendi dünyanı yaratmanın yaşattığı coşkusu olur bu çaba .

İnsanların heveslerine hayallerine kıramp gibi dalanlara ...

Bir yeni deneyim daha

Doymazsın yetmez insan nefsine hiçbir şey.
Bu da neymiş, nasılmış diye merak eder insan .
Bunca saçmalığın arasında sık sık sorar olursun "Hayat ne?"diye.Hayatına girenler hayatından çıkanlar arasında vurursun kendini ilk alışkanlıklarına ya da gidenlerin sana miras bıraktığı alışkanlıklara .
"Şarabın sarhoşluğunu bilmiyordum, - aaa bu iyiymiş be ! "dersin çekersin üst  üste (kandırma kendini şarabın sarhoşluğunu sevmem ).
Sonra kahkahalar atarsın odada, sen ve 2 kişinin duyabildiği kadar .Fazla kişi duysun istemezsin.
Benden daha güzel kahkalar duyacaklar çünkü ...

11 Ekim 2011 Salı

güç

Farklı hayatlar ,farklı haller,durumlar... Hepsinin kaderi farklı.
Hayat adaletsiz.Kimine çok cömert ,kimine bir o kadar da cimri.
Hissetmeye çalışıyorum bulundğum yeri ,benliğime: - "evet ben burada mutluyum ."demeye çalışıyorum.
Peşinden koşmam  gereken umutlarım var hayallerle doldurdum geleceğimi .
Diğer yandan ne kadar güçsüzüm ne kadar aciz...
Yok yok kimse görmesin bu halimi kimseye gösteremem, odaya kapatsam da kendimi ...
Ne kadar umutsuz da olsam ,hayallerimi daha gerçekleştiremesem de -ve biliyorum hayallerim hep olacak- başarılı olduğum şeyler de var.Mesela güçlü görünmek ...
"İnsanların görmesinden çekindiğim güçsüzlüğümü ,onlardan saklamayı çok da iyi becerebiliyorum."

Altından kalkamayacağınız yükler altına girersiniz ya da öyle sanırsınız .Tedirginlik mi biraz da korku belki de ?

Acı çekeriz :Daha da dayanıklı olmanızı sağlamadı mı bu acılar ?
Severiz :Sevip özlediklerimizle sonunda kavuşur muyuz?
Sır Saklarız :Neden bu kadar acizliğin içinde  kendimize bile söylemekten çekindiğimiz sırlarımız vardır ?
Bazen Güçsüz kalırız :Biliyor musun güçsüzken kaybedersin !

10 Ekim 2011 Pazartesi

Yalnızlık Hissetmek

Bence en evrensel duygulardan birisi yalnızlık hissetmektir .
Asla bilemezsiniz ama birçok insanda aynı şeyi hissediyordur.Belki sebep tamamen terkedilmiş hissetmemizdendir.Belki düşündüğümüz kadar kendi kendimize yetemediğimizdendir.Belki işleri farklı bir şekilde halletmemiz gerektiğini bilmememizdendir.Belki düşündüğümüz kadar iyi olmadığımızı öğrendiğimizdendir.Ne olursa olsun o noktaya geldiğinizde başka bir seçeneğiniz yoktur.Ya kendine acıma duygusu içinde boğulabilirsiniz ya da kabullenip devam edebilirsiniz .Seçim size aittir .

7 Ekim 2011 Cuma

çocukluk

     Önce bi dolu ağız şeker ... Sonra dizdeki morluklar ...
     ''Anneee bittiii ! '' diye seslenmeler tuvaletten :)
     Senden istenen ;fazla yaramazlık yapma ,oyun oyna ,yemeğini ye yeter - işte bu kadar basit !
     Zaten ufacık bi çocuktan daha ne isteyebilirsiniz ki ?Şimdi ,dünyanın en kolay şeyleri gibi gelmiyor mu bunlar bize ?Bunları hatırladığında kim dönmek istemez çocukluk yıllarına ?
     Çocukken aşık olmakta vardı .Hani o çocuk yüreğiyle olan tertemiz sevgi ...Ben teyzeme aşıktım :)

ilkler

     İnsanın düşüncelere daldığında aklına gelenler genelde anılarıdır.Yaşadıklarımızı hatırlama yeteneğimiz ,bana hep geçmişte başımızdan geçenlerin  gerçek olduğunun kanıtı gibi gelir.
     Mutlu olduğunuz anda bitmesin dediğiniz kaç anı'mız oldu ?Ne kadarını hatırlıyoruz ?Unutuğumuz şeyler gerçek değil miydi ?Peki neden hafızamız o kadar güçlü bi o kadar da zayıf  ?..
Tamam soru yağmuruna tutmak değil niyetim sadece biraz hafızanızı zorlamanız .Mesela ilkler kolay unutulmaz.
    
     İlk sevgilinizin elini tuttuğunuz o an ...
     İlk çiçek aldığınız kız ...
     İlk okuduğunuz roman ...
     İlk sigaranız ...
     İlk sarhoş olup kusmanız  ...
     İlk dayak yiyişiniz ...
     İlk utanmanız ...
     İlk rezil olduğunuz an ...
     İlk defa canınızın acımadan ağlamanız ...
     Bu ilkler biz yaşadıkça bitmez.Her ilk kendimize yeni bir anlam katmamız için önemlidir .Bu ilk yazıma son verirken hayatınızda ilklerinizin bol olmasını diliyorum .